1533 - Atahualpa, Peru'nun son İnka kralı Öldürüldü Her şey Kristof Kolomb’un bir sabah elinde Marco Polo’nun kenarları notlarla dolu Seyahatnamesi ile Atlas Okyanusu’na açılmasıyla başladı. Ocak 1531'de İspanyollar, Francisco Pizarro önderliğinde, zengin İnka imparatorluğunu işgal etmek için sefere çıktılar.. İnka İmparatorluğu'nun on üçüncü ve son imparatoru Atahulpa 8 ay sonra bugün Francisco Pizarro tarafından canlı canlı yakılarak[2] öldürtülmüştür. 1842 - "Afyon Savaşı"nı sona erdiren Nanking Anlaşması İngiltere ile Çin arasında imzalandı. İngiliz tüccarlar 19. yüzyılın başlarında Çin'e yasa dışı yollardan afyon sokmaya başladılar. Çin hükümeti 1839'da afyon ticaretini durdurma girişiminde bulunarak İngiliz tüccarların Guangzhou'daki (Kanton) tüm afyon depolarına el koydu. Birkaç gün sonra, sarhoş İngiliz denizcilerinin Çinli bir köylüyü öldürmesi ve Çin hukuk sistemine güvenmeyen İngiliz hükümetinin sanıkları Çin mahkemelerine teslim etmeyi reddetmesi üzerine taraflar arasındaki gerginlik büyüdü. Savaş patlak verdi ve küçük İngiliz kuvvetleri kısa sürede zafer kazandılar. 1855 - Osmanlı'da ilk telgraf görüşmesi yapıldı. İstanbul-Edirne, İstanbul-Şumnu hattının tamamlanmasıyla ilk telgraf Şumnu'dan İstanbul'a gönderildi. Kırım Savaşı'ndan bilgi veren telgrafta, Müttefik askerleri Sivastopol'a girmişlerdir. yazılıydı. Türk birlikleri de müttefikler arasındaydı. 1928 - Mustafa Kemal, “ Harf İnkılabı”na yönelik açıklamalara başladı. Mustafa Kemal "Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur" dedi. 1 Kasım 1928’de harf devrimi yapıldı. 1949 - SSCB ilk atom bombasını Kazakistan'da test etti. 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya atılan atom bombasıyla nükleer silahların kullanılmasına başlandı. kinci Dünya Savaşı'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının "katkısıyla" sona ermesiyle birlikte, Sovyetler Birliği diğer kapitalist ülkelerle arasındaki rekabeti her alanda olduğu gibi nükleer silah alanında da güçlendirdi. ABD'nin bombalar alanındaki üstünlüğü sadece dört yıl sürdü; Sovyetler Birliği 1949'da ilk atom bombası denemesini gerçekleştirdi. 1966 - Seyyid Kutub'un idam edilmesi Bugün İslâm dünyasının yetiştirdiği en değerli âlimlerden olan ve dönemin Mısır cuntası tarafından şehit edilen Seyyid Kutub'un, şehadetinin 50. yılı. Mısır'ın Asyut kasabasında 1906 yılında dünyaya gelen Seyyid Kutub, ilk eğitimini ailesinden alır, orta okul ve liseyi el-Ezher Üniversitesi'nde tamamlar. Daha sonra Kahire Üniversitesi'nin Darul Ulum fakültesine giren Kutub, 1933 yılında mezun olduğu fakülteye öğretim görevlisi olarak atanır. İlk çalışmalarını edebiyat alanında yapan Kutub, 1940'lı yıllardan itibaren İslami okumalarını ve araştırmalarını derinleştirmeye başlar. 1946 yılında yayınlanan Konum Dersleri, onun İslam düşüncesiyle irtibatını kuvvetlendirdiğinin önemli bir göstergesi kabul edilir. O bu makalesinde toplumun ıslahının ve Müslümanların bu yönde çalışmasının Kur'an'ın emri olduğunu savunur, Mısır'ın o dönemki toplumsal yapısını ve yaşanan ifsadı ise eleştirir. Sosyoloji doktorası yapmak üzere 1949 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderilen Seyyid Kutub, bu süreçte Amerikan hayat tarzını yakından gözlemler, tanık olduğu ırkçılığı eleştirir ve tüketime dayalı Amerikan medeniyetini cahiliye olarak nitelendirir. Bu tespit, Amerika'yı ileri bir medeniyet modeli olarak kabul edenlerce şaşkınlıkla karşılanacaktır. İslam'da Sosyal Adalet adlı eseri 1949 yılında yayınlanan Kutub, bu kitabında da sosyal adaletin ancak İslam'la gerçekleşebileceği fikrini ileri sürmektedir. Amerika'da kaldığı dönemde, önceki yıllardaki eserlerini gözden geçiren ve sanat da dâhil olmak üzere her konuda İslam'ın temel alınması gerektiğini savunmaya başlayan Kutub, her türlü cahiliye yozlaşmasından öze, yani Kur'an'a dönerek arınma çabasını sürdürüyor ve bu yolda öğrendiklerini kağıda aktarmaktadır. Seyyid Kutub, Amerika dönüşü Hasan el-Benna'nın 1928'de kurduğu İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi ile diyalogunu arttırır ve kısa bir süre sonra da resmi görevinden istifa ederek Müslüman Kardeşlerin Ihvan-ı Müslimin adlı gazetenin yazı işleri müdürlüğüne başlar. O dönem, Mısır'da Birinci Arap-İsrail savaşının sonrasında başlayan siyasi çalkalanmalar devam etmekteydi. Bu kargaşa ortamında Hür Subaylar Örgütü, iktidardaki Kral Faruk'a karşı bir darbe gerçekleştirir; Hür Subaylar Örgütü Abdünnasır'ın, Enver Sedat ve birkaç arkadaşıyla kurduğu gizli bir teşkilattır. Darbe sonrası yönetimi bir süre perde arkasından yürüten Abdünnasır, daha sonra devlet başkanlığı görevini resmen ele alır. Abdünnasır, ciddi bir baskı rejimi uygular. Abdünnasır 1954 yılında kendisine yapılan suikast girişimini fırsata çevirir ve birçok Müslüman Kardeşler mensubunu tutuklatır; tutuklananlar arasında Seyyid Kutub da bulunuyordur. Müslüman Kardeşler mensupları hapishanelerde ağır işkencelere uğramaktadır. Seyyid Kutub yapılan işkencelerden dolayı mide ve bağırsak kanaması geçirir. Öyle ki, mahkemesini izlemek amacıyla Mısır'a gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub'un vücudundaki işkence izlerini görmemesi için mahkemesi dahi ertelenir. İnsan hakları temsilcisinin Mısır'dan ayrılmasından iki hafta sonra Kutub, mahkemeye çıkarılır ve hapse mahkûm edilir. 15 yıl hapis cezası alan ve hapiste kaldığı sürece çok ağır işkencelere uğrayan Kutub, 1954 ve 1964 yılları arasında kaldığı hapishanede, tüm zorluklara rağmen Fi Zilâl'il-Kur'an ile Müslümanların düşünce dünyasında çığır açan Yoldaki İşaretler adlı eserini kaleme alır. 1965 yılında, Yoldaki İşaretler'de yer alan düşüncelerinin kendisi için bir tehdit oluşturduğunu fark eden Abdülnasır'ın emriyle Kutub tekrar tutuklanır ve mahkeme sonunda idamına karar verilir. Hapis ve işkence döneminin yeniden başladığı bu süreçte, Abdünnasır, özür dilediği takdirde Seyyid Kutub'u affedeceğini söyler, hatta bunun için ailesini dahi baskı altına alır fakat 60 yaşında olmasına ve türlü işkencelere rağmen, Seyyid Kutub davasından vazgeçmez ve Abdünnasır’ın teklifine karşı şu tarihi cevabını verir: "Eğer Allah kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır." Kutup hakkında 21 Ağustos 1966'da hakkında idam cezası verilir. Kararı Pakistan, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Sudan ve Irak gibi ülkelerdeki birçok dini otorite ve grup tepkiyle karşılasa ve Abdünnasır’ı kararından döndürmeye çalışsalar da, Seyyid Kutub arkadaşları Muhammed Yusuf Havvaş ve Abdülfettah İsmail ile birlikte 29 Ağustos 1966'da idam edilir. Kutub'tan geriye Mısır'a ve bütün İslam Dünyasına yön veren eserler ve 2013 yılında Muhammed Mursi ile gündemimize giren "Ahi Ente Hurrun (Kardeşim Sen Özgürsün)" adlı şiiri kaldı. Yıl 2016. Mısır’da hala aynı tarihi senaryo oynanıyor. 2012 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde %51,73 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 yılında ordu darbesiyle devrildi ve hakkında verilen idam kararı 16 Mayıs 2015 günü onandı. Mısır’da Yusuf’lar zindanda, Firavun’lar hala sarayda.